HİNT MİTOLOJİSİ
Dünyadaki tüm mitolojiler içinde belki de en karmaşığı Hint mitolojisidir. Bunun nedenlerinden biri, Hint mitolojisinin çok eskilere dayanmasıdır. Hindular'ın en eski dinsel kitapları olan Rigveda'mn 3.000 yıldan daha eski olduğu sanılıyor. Bu eski kitabın bile, efsanelerin ortaya çıkışından çok sonra yazıldığı sanılmaktadır.
Rigveda'yı açıklayan ilk düşünürler, kitabın tanrıları üç gruba ayırdığını söylemişlerdir: Gökyüzünde yaşayanlar; havada ama yeryüzüne yakın yaşayanlar ve yeryüzünde yaşayanlar. Yeryüzünde yaşayan en önemli tanrı, ateş tanrısı Agni'ydi. Fırtına tanrısı İndra havada, Güneş tanrısı Surya gökyüzünde yaşardı. Bir başka tanrı da gökyüzünün kendisi olan Dyaus'tu. Dyaus adı ile Yunan tanrısı Zeus'un adı arasında bir bağlantı vardır; Zeus gibi bu tanrı da tüm tanrıların babasıydı.
Bu ilk tanrılardan en güçlüsü İndra'ydı. Yıldırımlar yağdırarak dağları devirir, dağların içindeki suları tutsak eden canavarı öldürürdü. Eski Hindular, bitkilerin büyümesini sağlayan yağmurları getiren ilk fırtınaları böyle açıklıyorlardı. Adama benzediği düşünülen İndra'nın tersine, Agni resimlerde çoğunlukla ateşe benzetilirdi. Üç bacağı ve yedi ışını vardı. Çok parlaktı, alev rengindeydi ve 1.000 gözüyle her yöne bakabilirdi.
Sonraları Hint tanrılarının en önemlisi olan Vişnu ve Şiva bugün de Hindular'ın baş tanrılarıdır. Vişnu çoğu kez bir kartalın üzerinde uçan, dört kollu bir tanrı olarak gösterilir. Yeryüzünde değişik insan ve hayvan görünümlerinde belirdiğine inanılır.
Vişnu gibi, Şiva da dört kolludur. Bazen tek, bazen üç, bazen de beş kafalı olarak gösterilir. İnsan kafataslarından oluşmuş bir zincir taşır. Şiva'nın dünyanın sonunu getireceği de söylenir; ama aynı zamanda bebekleri dünyaya getiren de odur. Bu ve başka birçok insan benzeri tanrının yanı sıra Hintliler bazı ırmak, kuyu, dağ, taş, ağaç ve hayvanların da tanrı olduğuna inanırlardı.