Beş inceliği yücelt, dört kötülükten kurtul!
Öğrenci sordu:
1- İyi insanlar, müsrif olmadan eli açık olurlar,
2- Gocunmadan çalışkan olurlar,
3- Haris olmadan istek duyarlar,
4- Mağrur olmadan rahat davranırlar,
5- Ürkütücü olmadan saygın olurlar.
Öğrenci sordu:
1- Nasihatsız infaz; bu, gaddarlıktır.
2- Öğretmeden başarıları ölçmek; bu, kabalıktır.
3- Yönetimde gevşek olup sınırları koymak; bu, kötü niyettir.
4- Başkalarının hakkını verirken cimri davranmak; bu, bürokrat olmaktır.
Konfüçyüs’ün hayatı hakkında bilgi vermeye istedim ki onun öğretisini kullanarak başlayayım. Hem bu sayede daha rahat anlaşılacağıma inanıyorum.
Milattan önce 479 veya 551 yıllarda yaşadığı varsayılan bu dünyaca ünlü bilginin hayata dair söylemiş olduğu özlü sözler bugün bile birçok kişi tarafından okunulup kabul görmektedir.
Bir Çin bilgesi olan Konfüçyüs Çinin resmi dini olarak kabul gören öğretisini gerçekleştiren kişi olmanın yanı sıra aynı zamanda bir düşünür ve siyaset bilimcisidir.
Bugünkü adı ile Shantung onun yaşadığı dönemdeki adı ile Lu da dünyaya gelmiştir. Babası o daha çok küçükken vefat ettiğinden onu büyütme işi tamamen annesine kalmıştır. Konfüçyüs’ün yetiştirilmesinde sevgi ve saygı çerçevesi çok büyük önem taşımış buda onun ileriki dönemlerdeki hayatına illaki etki etmiştir.
Konfüçyüs’ün hayatına dair söylenenlerin doğruluğunu tam olarak bilmek elbette ki mümkün değildir. Birtakım yazılanların değişmiş ve düzenlenmiş olabilirliği de elbette ki mümkündür. Fakat dürüst kişiliğinden ödün vermeyen, onu koruyan ve bu yolda hareket eden ve erdemli bir kişiliğin konularını ve sınırlarını çimek mümkündür. Konfüçyüs’ün söylediği ve onun hakkında bilgiler “Konuşmalar” adlı eserde bir araya getirilmiştir.
Batı dünyasının Konfüçyüs’ü tanıması ise 1583 yılında Pekin’de yaşayan Cizvit misyonerleri sayesinde olmuştur. Misyonerler “Kung Fu-tzu” ismini Latinceye çevirerek Konfüçyüs adını koymuşlar ve bu sayede bizim tanıdığımız isme kavuşmuştur.
Ahlaki yönden insan sevgisi ve iyilik içeren anlamına gelen “Jen “öğretisini savunmuştur. Türkçeye çevirmek oldukça güç olan bu öğretiyi insancıllık ya da iyilikseverlik olarak yorumlamak da mümkündür.
Konuşmalar adlı kitabında iyilikseverlik olgusu için bugün pek çok kişinin de savunduğu “Gerçekten istersek ve bunu dilersek olur “demiştir. Konfüçyüs için “Jen “olabilmek gerçekten çok önemlidir. Onun için bu olgunluğa erişebilmek üst insan olmak anlamına geliyordu. Yine Konfüçyüs için hayati önem taşıyan diğer konuda öğrenmeye olan düşkünlüktü. Hatta öyle ki öğrenme aşkının insana yemek yemeyi hatta yaşlandığını bile unutturduğunu ifade etmekteydi.
Konfüçyüs’ün Çiyu-Fu eyaletinde ölümünden sonra onun düşünce ve öğretilerini ondan sonrada öğretmeye ve yaymaya devam etmişlerdir. Bu anlamda özellikle Hsün Tzu ve Mensius adlı öğrencileri kendi düşüncelerini de ekleyerek üstün ve seçkin öğretmenlerden olmuşlardır.
M.Ö. 206 ve M.S. 6. senelere dayandığı düşünülen Han Hanedanlığı döneminde Konfüçyüs’ün düşünceleri tekrardan popülerliğine kavuşarak yeniden derlenip toparlanmaya başlamıştır. Bu dönemde Hristiyanlığın ortaya çıkmış ve Budanın öğretilerinin de yoğun olmasına rağmen Konfüçyüs’ün düşünceleri de ciddi anlamda değer görmüş ve bugünlere kadar gelebilmesini de sağlamıştır. Çin hanedanlığının son bulmasına kadar siyasi ve ahlaki yapıda da oldukça etkili olmuştur. Şöyle ki Çin’in her tarafı gelenek ve amaçları Konfüçyüs öğretilerine dayandırılmıştı. Hatta 1313 ve 1905 yıllarına kadar devam eden süreçte devlet memurluğu sınavlarında bile Konfüçyüs’ün “Dört Kitap” olarak bilinen yapıtları okutmak zorunluluk haline gelmişti.
Konfüçyüs hayatı boyunca “Erdemli Biri”, “Erdemli Toplum – Halk” anlayışını benimsemiş ve benimsetmiştir. Onun eserlerinden kendisine ders almayacak hiç kimse yoktur demek çok yanlış bir ifade olmaz. Bunun için onu biraz olsun okumak yeterli olacaktır.
Öğrenci sordu:
Bu beş incelik nedir?
Konfüçyüs yanıtladı:1- İyi insanlar, müsrif olmadan eli açık olurlar,
2- Gocunmadan çalışkan olurlar,
3- Haris olmadan istek duyarlar,
4- Mağrur olmadan rahat davranırlar,
5- Ürkütücü olmadan saygın olurlar.
Öğrenci sordu:
Dört kötülük nedir?
Konfüçyüs yanıtladı:1- Nasihatsız infaz; bu, gaddarlıktır.
2- Öğretmeden başarıları ölçmek; bu, kabalıktır.
3- Yönetimde gevşek olup sınırları koymak; bu, kötü niyettir.
4- Başkalarının hakkını verirken cimri davranmak; bu, bürokrat olmaktır.
Konfüçyüs’ün hayatı hakkında bilgi vermeye istedim ki onun öğretisini kullanarak başlayayım. Hem bu sayede daha rahat anlaşılacağıma inanıyorum.
Milattan önce 479 veya 551 yıllarda yaşadığı varsayılan bu dünyaca ünlü bilginin hayata dair söylemiş olduğu özlü sözler bugün bile birçok kişi tarafından okunulup kabul görmektedir.
Bir Çin bilgesi olan Konfüçyüs Çinin resmi dini olarak kabul gören öğretisini gerçekleştiren kişi olmanın yanı sıra aynı zamanda bir düşünür ve siyaset bilimcisidir.
Bugünkü adı ile Shantung onun yaşadığı dönemdeki adı ile Lu da dünyaya gelmiştir. Babası o daha çok küçükken vefat ettiğinden onu büyütme işi tamamen annesine kalmıştır. Konfüçyüs’ün yetiştirilmesinde sevgi ve saygı çerçevesi çok büyük önem taşımış buda onun ileriki dönemlerdeki hayatına illaki etki etmiştir.
Konfüçyüs’ün hayatına dair söylenenlerin doğruluğunu tam olarak bilmek elbette ki mümkün değildir. Birtakım yazılanların değişmiş ve düzenlenmiş olabilirliği de elbette ki mümkündür. Fakat dürüst kişiliğinden ödün vermeyen, onu koruyan ve bu yolda hareket eden ve erdemli bir kişiliğin konularını ve sınırlarını çimek mümkündür. Konfüçyüs’ün söylediği ve onun hakkında bilgiler “Konuşmalar” adlı eserde bir araya getirilmiştir.
Batı dünyasının Konfüçyüs’ü tanıması ise 1583 yılında Pekin’de yaşayan Cizvit misyonerleri sayesinde olmuştur. Misyonerler “Kung Fu-tzu” ismini Latinceye çevirerek Konfüçyüs adını koymuşlar ve bu sayede bizim tanıdığımız isme kavuşmuştur.
Konuşmalar adlı kitabında iyilikseverlik olgusu için bugün pek çok kişinin de savunduğu “Gerçekten istersek ve bunu dilersek olur “demiştir. Konfüçyüs için “Jen “olabilmek gerçekten çok önemlidir. Onun için bu olgunluğa erişebilmek üst insan olmak anlamına geliyordu. Yine Konfüçyüs için hayati önem taşıyan diğer konuda öğrenmeye olan düşkünlüktü. Hatta öyle ki öğrenme aşkının insana yemek yemeyi hatta yaşlandığını bile unutturduğunu ifade etmekteydi.
Konfüçyüs’ün Çiyu-Fu eyaletinde ölümünden sonra onun düşünce ve öğretilerini ondan sonrada öğretmeye ve yaymaya devam etmişlerdir. Bu anlamda özellikle Hsün Tzu ve Mensius adlı öğrencileri kendi düşüncelerini de ekleyerek üstün ve seçkin öğretmenlerden olmuşlardır.
M.Ö. 206 ve M.S. 6. senelere dayandığı düşünülen Han Hanedanlığı döneminde Konfüçyüs’ün düşünceleri tekrardan popülerliğine kavuşarak yeniden derlenip toparlanmaya başlamıştır. Bu dönemde Hristiyanlığın ortaya çıkmış ve Budanın öğretilerinin de yoğun olmasına rağmen Konfüçyüs’ün düşünceleri de ciddi anlamda değer görmüş ve bugünlere kadar gelebilmesini de sağlamıştır. Çin hanedanlığının son bulmasına kadar siyasi ve ahlaki yapıda da oldukça etkili olmuştur. Şöyle ki Çin’in her tarafı gelenek ve amaçları Konfüçyüs öğretilerine dayandırılmıştı. Hatta 1313 ve 1905 yıllarına kadar devam eden süreçte devlet memurluğu sınavlarında bile Konfüçyüs’ün “Dört Kitap” olarak bilinen yapıtları okutmak zorunluluk haline gelmişti.
Konfüçyüs hayatı boyunca “Erdemli Biri”, “Erdemli Toplum – Halk” anlayışını benimsemiş ve benimsetmiştir. Onun eserlerinden kendisine ders almayacak hiç kimse yoktur demek çok yanlış bir ifade olmaz. Bunun için onu biraz olsun okumak yeterli olacaktır.