YAZININ İCADI, TARİHİ VE GELİŞİMİ KISACA?

Medeniyetlerin oluşmasında en büyük etkenlerden biri yazının bulunmasıdır. Yazıyı ilk olarak M.Ö.  3200 yılları civarında o dönemde Mezopotamya’da yaşayan uygarlıklardan olan Sümerlerin bulduğu bilinmektedir. Fakat bununla birlikte aslına bakarsanız tama olarak yazı olarak ifade edilememekle birlikte yazıya benzer şekillerin kullanımı M.Ö. 8000’li yıllara kadar dayanmaktadır.
Sümerlerde yazının bulunuşu: Sümerlerde yazı ihtiyacı daha çok ticaretle uğraşmaları sonucu ortaya çıkmıştır.  Ticari alışveriş de senet ve çek benzeri evraklar kullanılırken birtakım şekillere sembollere başvurularak bir çeşit yazı geliştirmişlerdir.  Sonraki yıllarda kullanılan yazı insan ve eşya isimlerini içeren resme benzeyen 1200 adetlik sembolleri olan bir iletişim aracına dönüşmüştür.
Bu kullanılan çivi yazısı kullanıla kullanıla daha niteliksel bir hal alarak alfabeye benzeyen ve sesbilgisini içeren özellikler içermeye başlamıştır.

Sümerlerin oluşturmuş olduğu bu dili M.Ö. yy. gelindiğinde Asurlular ve Babiller kullanıp geliştirerek kendilerine göre yeni bir yazı dili oluşturmuşlardır. Hatta biraz olsun tarihle ilgilenen birçok kişinin bildiği Ünlü Hamurabi Kanunları Babillerin geliştirdiği yeni yazı diliyle yazılmışlardır. Yine İngiliz arkeolog Austen Henry Layard’ın eski başkent Ninovada araştırma yaparken Asur kralına ait bulduğu kitaplık o dönemde kullanılan yazıya çok büyük örnek teşkil etmiştir.

Asurlular ve Babiller Sümerlerden öğrenip geliştirdikleri yazı sistemi sayesinde çivi yazısını levhalara doldurup oradan da tabletlere baskılar yaparlardı. Daha sonra bu tabletleri çömlekçilere vererek daha sağlam olmalarını sağlarlardı. Bu yöntem o dönemde basılan kitapların bu döneme ulaşabilmesini sağlamıştır. Günümüzde kullanılan rotatif baskı makinelerinin çalışma yöntemi ta o zamanlarda kullanılanlarla benzer özellikler içermektedir.

Çivi yazısından hiyeroglife: Asurlularla Babillerin çivi yazısını kullandığı dönemde Mısırlılarda onlardan etkilenerek hiyeroglif adını verdiğimiz yazıyı geliştirmişlerdir. Fakat Mısırlılar tabletler yerine Nil’in kenarında yetişen Papirüs bitkisinden elde ettikleri kağıtları kullanmışlardır.  Hatta o dönem için uzun yıllar dünyanın en büyük kütüphanesi konumundaki İskenderiye kütüphanesinde bir milyona yakın papirüs bulunduğu düşünülmektedir. Fakat aradan yıllar geçtikten Bergama da bulunan kütüphanenin İskenderiye’nin önüne geçmesi yüzünden Mısırlıların papirüs göndermeyi bırakması başka bir buluşu daha getirerek parşömen kağıdını bulunmasına neden olmuştur. Hatta bu kâğıdın katlanıldığının anlaşılması üzerine katlanıp defter haline getirilmiş. Bazıları da yaprak yaprak bir araya getirilip dikilmiş ve kitap haline getirilmeleri sağlanmıştır. Yani günümüzün kitaplarının benzerleri böylelikle ortaya çıkmış oldu.

Tabi yazının ilerleyişi burada bitmedi. Mısırlılardan sonra bir başka uygarlık olan Fenikelilerde M.Ö.2 yy. da Sümerlerin kullandığı çivi yazısını bir adım daha ileriye taşıyarak Fenike alfabesini geliştirdiler.  Günümüze geçmişten ulaşan birçok metin Fenike alfabesi ile yazılmıştır. Fenike alfabesi Afrika ve Asya dil grubunun bir parçası olarak kabul edilmektedir. Fenike uygarlığında yapılan deniz ticareti bu dilin Yunan uygarlığına taşınmasına neden olmuştur. Bu dili öğrenip geliştiren Yunanlıların bu dile en büyük katkısı dilin arasına sesli harf yerleştirmeleri olmuştur. Bu sayede bugün kullanılan dilin de temellerini atmış olmuşlardır.

M.Ö. 1 yy. gelindiğinde 21 karakterden oluşan Latin Alfabesi günümüzdeki son halini almıştır. Latin alfabesi orta çağın sonuna kadar Avrupa’da tek dil olarak kabul edilmiş. Ve bütün resmi yazı sisteminde bu dil kullanılmıştır.